"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA 19. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/09/2006
NUMARASI : 2004/464-2006/298
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalıların paydaş olduğu 41919 ada 1 parsel sayılı taşınmazın öncesinde Belediye adına kayıtlı iken yasal olmayan biçimde dava dışı İ. Y ile Y.. Y....."e tahsisen tescil edildiğini onlarında anılan taşınmazdaki paylarını temlik ettiklerini Türk Medeni Kanunun 1024 maddesi gereğince yolsuz olarak edinilen taşınmazların temlikininde geçerli olmadığını ileri sürerek tapunun iptali ile Belediye adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalılar; ayrı, ayrı iyiniyetli malik olduklarını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; çekişmeli taşınmazın bir kısmının davalıların önceki maliklerine usulsüz verildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraflarca süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden çekişme konusu 41919 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, öncesinde Belediye adına kayıtlı iken, tahsisen 223/470 payın dava dışı İsmail Yüksel’e, 237/470 payın ise Y...Y... adına 13.07.1998 tarihinde tescil edildiği, İsmail’in anılan taşınmazdaki 117/470 payını Kudret Yüksel’e, 116/470 payını ise B... Y...’e 15.07.1998 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, Y...un adına kayıtlı 237/470 payı dava dışı M... G...’e 21.07.1998 tarihinde temlikinden sonra, onun da 23.01.1999 tarihinde 119/470 payı Mehmet Karukocaoğlu’na 118/470 payıda 21.12.1999 tarihinde E. ....’e satış suretiyle temlik ettiği, halen taşınmazda davalıların paydaş olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı Belediye, davalıların bayilerine yapılan temliklerin, yasal koşulları taşımadığını, yolsuz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bu durumda, mahkemece; davalılar bayilerinin başka bir ifade ile kendilerine taşınmaz tahsis ve temlik edilen kişilerin yasal koşulları taşıyıp, taşımadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur.
Esasen, 2981-3290 Sayılı Yasalara göre kimlere hangi koşullarda taşınmazların tahsis ve temlik edileceği açıkça belirtilmiş olup, davalılar bayiine yapılan tahsis ve temlikin yasada öngörülen koşullara göre yapıldığının saptanması halinde davanın reddi gerekeceği de kuşkusuzdur.
Ne varki, sicilin yolsuz olduğunun belirlenmesi ve taşınmazı satış yoluyla edinen davalıların temellükünün iyiniyete dayalı olması durumunda son kayıt maliklerinin Türk Medeni Kanunu’nun 1023 maddesi koruyuculuğundan yararlanmaları gerekeceği açıktır.
Davalılar, iyiniyetli olduklarını savunmuşlarsada, bu konuda hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke Medeni Kanunun 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3.ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3.ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 Esas 1991/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle yeterli araştırmanın yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.