Önyüklemeyi Kaldır

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Kararları

Ana Sayfa - İçtihatlar - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/4666 Esas 2008/7611 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/4666 Esas 2008/7611 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/4666 Esas 2008/7611 Karar Sayılı İlamı

DAİRESİ : 1. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2008/4666

KARAR NO : 2008/7611

KARAR TARİHİ :

1. Hukuk Dairesi         2008/4666 E.  ,  2008/7611 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : ERFELEK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 07/11/2007
    NUMARASI : 2004/9-2007/54

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı,yaşlılığından ve dul olmasından yararlanan davalının kendisini kandırarak M. Ç.adında bir kadınla evlendirildiğini,evliliğin temininden sonra davalı tarafından kandırılıp ikna edilerek kendisinden genel vekaletname alındığını, bu vekaletname ile haberi olmadan Sinop’taki dairesinin tapuda ele geçirildiği gibi Erfelek tapusunda kayıtlı bulunan 16 parça taşınmazın vekil M.Ç. tarafından davalıya satış işlemi ile temlik edildiğini,devir karşılığında bir bedel ödenmediğini,ayrıca ilaçla uyuşturulup düşüncesinin de dumura uğratıldığını ileri sürüp tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiştir.
    Davalı, dava konusu taşınmazların satışının davacının gerçek ve hukuka uygun iradesi ile yapıldığını,davacının eşi M.Ç.’in kendisinden aldığı borç paranın ödenmemesi üzerine davacının eşinin boçlarını üstlenerek taşınmazların mülkiyetini devrettiğini,ayrıca davacıya 20.000 YTL. para verdiğini,vekalet verildiği tarihte davacının akıl sağlığının yerinde olduğuna dair doktor raporu bulunduğunu,yapılan satışların gerçek iradeyi yansıttığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece,davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
                                                                             -KARAR-
    Davacı,dava dışı eşi M.’e vekaletname verdiğini,onun da anılan vekaletnameyi kullanmak suretiyle davalıya çekişmeli taşınmazı temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
    Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği gibi,H.U.M.K.’nun 74 ve 76. maddeleri uyarınca hakim yanların iddia ve savunmaları ile bağlıdır.Ancak olayları bildirmek taraflara,hukuksal nitelemeyi yapmak ve olaya uygulanacak yasa maddesini tespit ve uygulamak hakime aittir.
    İddianın yukarıda açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle davacının eşine verdiği vekaletnamenin eşi ile davalının el ve işbirliği içerisinde hareket etmesi sonucu zararlandırıldığını ileri sürdüğü ve davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Ne var ki, mahkemece bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılmış değildir.
    Bilindiği üzere;Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
    Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
    Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    Nevarki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
    Hal böyle olunca, açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması,toplanan ve toplanacak taraf delillerinin değerlendirilmesi,hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.davacının temyiz itirazları yerindedir.kabulüyle hükmün H.U.M.K.’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,18.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.