Önyüklemeyi Kaldır

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Kararları

Ana Sayfa - İçtihatlar - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/6245 Esas 2008/8050 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/6245 Esas 2008/8050 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/6245 Esas 2008/8050 Karar Sayılı İlamı

DAİRESİ : 1. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2008/6245

KARAR NO : 2008/8050

KARAR TARİHİ :

1. Hukuk Dairesi         2008/6245 E.  ,  2008/8050 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : BODRUM 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 22/02/2008
    NUMARASI : 2001/111-2007/99

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, kullandığı krediden dolayı yapılan icra takipleri sonucu,adına kayıtlı 1 parsel sayılı taşınmazının satış  aşamasına geldiğini,davalı oğlunun söz konusu borçları ödediğini,bunun  karşılığında teminat olarak ,ayrıca davalının baskısı ve hileli  davranışları ile  müzayaka halinde  olmasından yararlanılarak taşınmazını davalıya satış suretiyle  devretmek  zorunda kaldığını ileri sürerek hile sebebiyle  terditli olarak  gabin ve ikrah  nediniyle davalı adına olan kaydın iptali ile adına tescilini istemiştir.
    Davalı,davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece,davacının ileri sürdüğü iddialarını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi  raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.     
    Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
    Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
    Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; davacı dava dışı bankaya olan borcundan dolayı takip yapılması üzerine davalı oğlu tarafından borcun ödendiğini,buna karşılık teminat  olarak dava konusu taşınmazın davalıya satış biçiminde temlik edildiğini ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.Davalı,ödenen borca karşılık olmak ve iade  edilmemek üzere taşınmazı davacının rızası ile  devrettiğini savunmuştur.
    İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle olayda hile gibi irade  bozucu  nedenden değil,inançlı işlem iddiasına dayanıldığı  açıktır.
    Davada,5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararında sözü edilen  anlamda bir yazılı belge sunulmamıştır. Ne var ki,  davacı dilekçesinde  açıkça  yemin deliline  de  dayanmıştır.   Bilindiği üzere, H.U.M.K."nun 290. maddesine göre  senede bağlı bir tasarrufun hüküm ve  kuvvetini azaltmak  üzere yapılmış hukuki muamelelerin yine  senetle veya  başka bir yasal delil ile kanıtlanması zorunludur.
    İddianın yazılı  belge ile  kanıtlanması zorunlu ise tanık  dinlenemez,ancak dava dillekçesinde açıkça  yada vesair  delillere  denilmek  suretiyle  yemin delillere de dayanıldığı  anlaşılıyorsa  bu delilin (yemin"in)  kullandırılması engellenemez. Zira, H.U.M.K."nun 337 ve  devam maddeleri,yemini  yasal delil ve  ispat aracı olarak   düzenlenmiş  ve yargılamanın  her aşamasında  kullanılabileceğini  öngörmüştür.
    Hal böyle olunca, davacıya  karşı  tarafa yemin teklif etme olanağının tanınması,kullanılması durumunda  yöntemine uygun bir biçimde   yerine getirilmesi ve haSıl  olacak sonuca  göre bir karar verilmesi gerekirken anılan delile dayanıldığı gözetilmeden davanın  reddedilmesi doğru değildir.Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün  açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K."nun 428. maddesi gereğince  oy çokluğu ile BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,26.6.2008 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.            

                                                            - KARŞI OY YAZISI-

    İnançlı sözleşmeler; inananın (itimat edenin) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana (mutemede) geçirmeyi inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp., amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklediği sözleşmeler olarak tanımlanılabilir.
    Türk Hukuk Sisteminde İnanç Sözleşmesi müessesesi kural olarak düzenlenmiş değildir.     İnanç sözleşmesi ile ilgili hususlar  İçtihatlar ve Doktrin ile yönlendirilmekte olup, bu konudaki ihtiyaca cevap verdiği bir gerçektir. 5.2.1947 tarih 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme karan ile öngörülen yazılı delil kuralının İnanç Sözleşmesinden sadece ispat koşulu değil, aynı zamanda geçerlilik koşulu olarakta düşünülmesi gerektiği kuşkusuzdur.
    İnanç sözleşmesinin çoğunluk görüşünde  detaylı biçimde anlatılan niteliği gereği taraf yemininin çekişmeli taşınmazın temliki tarihinde olması şart kılınan sözleşme yerine hüküm ve sonuç doğuracağı ve mülkiyetin naklinin sebebi sayılacağı söylenemez.
    Aksi halde,tapulu taşınmazlann nakli bakımından yasanın öngördüğü zorunlu şekil koşulunun yemin delili ile aşılması sonucunu doğurur.
    İçtihatı Birleştirme Kararlarının konulan ile sınırlı olarak çerçevesi genişletilmeden uygulanmasının yerinde olacağıda düşünülmelidir.
    Açıkladığımız  nedenlerden dolayı hükmün onanması görüşünde  olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne  katılamıyoruz.