Önyüklemeyi Kaldır

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Kararları

Ana Sayfa - İçtihatlar - Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/12501 Esas 2009/1222 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/12501 Esas 2009/1222 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2008/12501 Esas 2009/1222 Karar Sayılı İlamı

DAİRESİ : 1. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2008/12501

KARAR NO : 2009/1222

KARAR TARİHİ :

1. Hukuk Dairesi         2008/12501 E.  ,  2009/1222 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : TUNCELİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 29/05/2008
    NUMARASI : 2008/38-2008/169

    Taraflar arasında görülen davada;
    Davacı, davalı S.tarafından 22 parsel sayılı taşınmaza inşa edilen binanın 3194 Sayılı Yasaya  aykırı  olduğunu, bu hali ile binanın çıtısındaki karların davacılara ait 5 parsel  sayılı  taşınmazdaki binaya  düştüğünü, ayrıca binanın  davacılara ait  binanın önünü kapattığını, davacıların bundan zarar gördüğünü ileri sürerek  elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar, davada idare  mahkemelerinin görevli  olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
    Mahkemece, davacının  talebinin imar  uygulamasına aykırılık  nedeniyle  elatmanın önlenmesi istemine ilişkin olduğu, bu istemin idari yargılamanın konusunu oluşturduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
    Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
               -KARAR-
    Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
    Mahkemece görevsizlik kararı verilmiştir.
    Dava dilekçesi ve diğer belgelerin incelenmesinden, davacıların 5 parsel sayılı taşınmazın 4,6 ve 13 nolu bağımsız bölümlerinin malikleri oldukları, davalı Süleyman’ın ise bitişik 222 parseldeki binada 1, 3 ve 11 sayılı bağımsız bölümlerin maliki olduğu, diğer bağımsız bölümlerin ise dava dışı kişilere ait olduğu, davacıların davalı tarafa ait 22 parseldeki binanın çatısında biriken kar ve kar sularının davacı taşınmazına dökülmek  ve akmak suretiyle zarar verdiğini, aynı binanın davacı tarafa ait binanın önünü kapattığını ileri sürerek dava açtıkları anlaşılmaktadır.
    İddianın açıklanan içeriği ve ileri sürülüş biçimi itibariyle davada TMK’nun 737 ve onu izleyen maddeleri gözetilmek  suretiyle  çekişmenin  çözüme bağlanacağı kuşkusuzdur.                                                       Ayrıca salt imara aykırılık idareyi ve idari yaptırımı ilgilendirir ise de; bu aykırılığın katlanılamayacak derecede hoşgörü sınırlarını aşması ve diğer tarafa komşuluk hukuku açısından zarar vermesi durumunda  meydana gelen  olgu haksız fiil  teşkil edeceğinden bu istekle  açılan elatmanın  önlenmesi  davasının  genel mahkemelerin  görevi kapsamında olacağı kuşkusuzdur.
    Bilindiği üzere; Çağdaş hukuk sistemlerindeki tanımıyla mülkiyet; geniş  haklar, buna bağlı yetkiler ile birlikte bazı ödevlerin oluşturduğu bir hukuksal kurumdur. Başka bir söyleyişle mülkiyet, tanıdığı geniş hak ve yetkilerin yanında bazı ödevlerde yükleyen bir ayni haktır. Medeni Kanunun 683. maddesinde "Bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir." hükmü getirilmek suretiyle mülkiyet hakkının kanunla kısıtlanabileceğine işaret olunmuştur. Bu doğrultuda olmak üzere, taşınmaz malikini komşusuna zarar verebilecek her türlü taşkınlıklardan kaçınmakla yükümlü kılan aynı kanunun 737. maddesi, komşuluk ilişkilerinden doğan zorunlu çıkar çatışmalarını düzenlemiş, bir arada yaşamak durumunda olan, komşu taşınmaz maliklerinin ekonomik, sosyal çıkarlarını dengede tutabilmek için onlara katlanma ve kaçınma ödevleri yüklemiştir.
    O halde, bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi, zorunlu temel hukuk kuralına göre, hakim; somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini gözönünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama,zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma, kaçınılmaz müdahaleleri yapmak suretiyle özverileri denkleştirme durumundadır.  
     Bunun içinde zararın niteliği, kapsamı ve ne surette giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan, gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur.
    Somut olayda yukarıda açıklanan anlamda ve kapsamda dava açıldığı  gözetildiğinde  bu tür bir davanın çözüm yerinin genel yargı yolu olup, idari yargı  olmayacağı tartışmasızdır.
    Hal böyle olunca; iddia ve  savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, gerekli  bilirkişi incelemesi yapılması, toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yargı yolunun farklı olduğu, davanın idari yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle  görev yönünden davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,2.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.